Blog on Kurdistan & Kurds

For a United and Independent Kurdistan

Güneybatı’da tehdit algılarına dair

leave a comment »

Temmuz 21, 2012

Türkler için işler sarpa sardı. Bunu PYD’nin Güneybatı Kürdistan’daki aktif örgütlenmesine, Mesud Barzani’nin ayrı duran Kürd fraksiyonlarını biraraya getirmesine ve Türklerin Güneybatı’ya bir müdahelesine geçit vermeyen ABD’ye borçluyuz.

Suriye krizinde şimdiye kadar sadece salakça hamleler yapan Türklerin olan biteni okuyamadıklarını anlamamız iyi. Salt Kürd düşmanlığıyla hareket etmeleri yeni kurulacak düzene dair bir fikirleri olmadığını anlatıyor. Kürdsüz bir Ortadoğu (doğrusuyla Yakındoğu) statükosunun yeniden kurulabileceği savına yatırım yaptılar. Tüm hesaplarının anti Kürdlük maksatlı olduğunu bilerek yazıyoruz; her yaptıkları sonuçsuz kaldı. İşte Güneybatı’da Kürd şehirleri birer birer Kürdlerin kontrolüne giriyor.

Bu noktada bizim durup sırada ne var diye sormamız gerekiyor. En büyük veya tek tehdit Türkler midir? Türklerin Güneybatı’dan uzak tutulması ve Araplara karşı güvenlik önlemleri alınmış olması güvende hissetmek için yeterli midir? Ruslar, Farslar veya dünya dengeleri bize tehdit değiller mi? Bu yazıda uzun uzun Kürdistan’ı etkileyen dünya dengeleri bahsine değineceğim. 

Türklerin nasıl bir statüko üzeri devletlerini var ettiklerine değinerek başlayalım.

1919 olmalı. Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanlar (ve ittifakı Osmanlı) yenilmiş, ABD savaşa giremeden savaş bitmiş (dolayısıyla ABD kazananlarından olamamış), Rusya ise Bolşeviklerin yönetiminde her türlü anlaşmadan çekilmiş; kendi içine kapanarak sıfırdan yeni bir tarih yazacağını ilan etmiş.

Osmanlı subaylarının padişahı destekleyip Osmanlı’yı sürdürmek yerine Batı (İngiltere – Fransa) ile Doğu (Rusya) arasında tampon işlevi görecek bir ülke kurmaya karar vermeleri bu döneme denk geliyor. 1919 olmalıdan kastım bu.

İlk başarıları Rusya’yla Ermeni ve Gürcistan sınırları üzerinde anlaşmaları. Bolşeviklerin Rus kontrolünde olan çokça toprağı Ankara anlaşmasında cömertçe Türklere bırakmaları ilginçtir. Bu anlaşmada Kürdlerden bahsedilmemesi de aynı derecede ilginçtir. Her iki durum da komünistlerin Lenin veya Stalin’e yakıştırmayacakları kadar ‘çirkin’ ve ’emperyalistçedir’.

Bugün İran İslam Cumhuriyeti olan toprakların da o tarihte Rus ve İngiliz denetimlerinde olduğunu bilgi olarak eklersek, Türkiye’nin Kürdistan sınırının doğusunun Farslarla değil Ruslarla, Lenin ve Stalin’le çizilmiş olduğunu bilince çıkarmış oluruz. 1921’e gelmiş oluruz.

O tarihte Türkler Kürdistan’ın kendilerinde kalması için sirk palyaçosu misali kimi atalarımızı Türk parlamentosuna Kürd kıyafetleriyle davet etmişler. Doğu’yu halettikten (paylaştıktan) sonra Batı’yla Güney sınırlarını çizmek için böyle bir Kürd gösterisine ihtiyaç hissettikleri belli. Belli ki Kürdistan’ın kurmak istedikleri devletin doğal bir parçası olduğunu göstermek istemişler.

Kürdlere yaptırılan maskaralık 1924’te Lozan’da tescil ettirmeleriyle son buluyor. Maskaralar idam edilip tarihin çöp sepetine atılıyor.

Da, iyi de, Batı neden böyle bir şeye razı olmuş olsun? Neden Kürdistan böyle ‘bir anda’ haritadan silinip yok edilmiş olsun?

Benim görüşüm hem Rusya’nın ve hem de Batı kampının aynı nedendenKürdistan’la ilgili aynı tavrı almış olduğu.

Yazı uzuyor, biliyorum, ama Güneybatı Kürdistan’a, Suriye’ye geleceğim. Bunları bilmek gerekiyor öncesinde.

Devam edelim.

Anlamak için gözünüzün önüne Kürdistan haritasını getirin. Kuzeydoğumuzda hangi komşumuz var? Azerbaycan. O Azerbaycan devleti, Azerbaycan ülkesinin %40’ını kontrol eder. Geri kalan %60 İran topraklarında Fars egemenliğindedir. Azerbaycan Kürdistan’ın (Azeriler Kürdlerin) epey büyük bir komşusudur kısacası.

Şimdi, İskenderun’dan Bakü’ye bir hat çizecek olursanız Akdeniz’i Hazar’a ve dolayısıyla Orta Asya’ya bağladığınızı görürsünüz. Bu hat, Kürdler ve Azeriler ittifak ederlerse, veya bir ittifak dahilinde biraraya getirilirlerse vardır.

Bahsettiğimiz tarihte (1924) Azerbaycan Rus yönetimindeydi. 19. yy’da Fars egemenliğinden Rus egemenliğine geçmişti. Ne olduğu, kimler tarafından yönetildiği belliydi Azerbaycan’ın. Rusların da. (Kuzey Kürdlerinin gündemi olmadığından bir türlü Rus – Fars ve Rus – İngiliz ilişkilerine giremiyoruz ama ona değinebilseydik İran Devleti’nin de Türkiye benzeri bir denge anlaşması üzerine kurulduğuna değinebilirdik. Bu cümleyle yetinelim.)

İskenderun – Bakü dedik. İskenderun o tarihte nüfusunun % 70’i Ermeni olan bir şehir. Osmanlı’nın İskenderun Sancağı ama Fransızların kontrolünde. Aynı Fransızlar, anlaşma gereği kendilerinin olan Kilikya (Adana, Tarsus, Maraş) ve Batı Kürdistan’ı (Elazığ, Sivas, Adıyaman, Antep, Malatya (Pazarcık, Elbistan diye ekleyin siz))  Türklere bırakırken İskenderun’u ellerinde tutuyorlar. (Batılı ittifakın kendi aralarında neden İskenderun’un özel bir statüsü olması üzerinde anlaştıklarına bir vesile bulup değinemesek de bu satırlarla hatırlatma yapmış olalım.)

Çok belli ki o tarihte kimse (ne doğu ne de batı) bir Kürdistan istememiş. Sevgili Aso Zagrosi’nin paylaştığı Sovyet arşivlerinde “Kürdlerin bir rahatsızlık derecesinde hep olacak ama kendi başlarına bir güç asla olamayacak kadar” diyebileceğimiz kontrollü desteklenmeleri politikaları var örneğin. Bu politikayı “Kürdlerin koma halinde yaşamalarını garanti altında tutma, ama komadan çıkmasına müsaade etmeme” olarak da ifade etmek mümkün. Demek ki Kürdlerin ölmesini istemiyorlar (gelecekte işlerine yarayabilir) ama bir güç olarak ortaya çıkmalarını da istemiyorlar. Neden peki? Nedir Kürdistan’ın laneti?

Nedeni kanımca çok ortada. Ya komadan çıktığımız takdirde Rusların safını tutmazsak? Rusların safını tutmazsak ne olura değindim yukarıda. Kürdistan bir, Azerbaycan iki; bunları yanına çekecek herhangi bir Batılı devlet Rusların hinterlandı olan Orta Asya’ya da ulaşmış oluyor. Rusların bugün o Orta Asya’yı nasıl sömürdüğüne bakın, o toprakların Rusya’yı var ettiğini anlarsınız.

Peki 1924’te oluşan bu denge nasıl varlığını devam ettiriyor.

Kanımca Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere’nin hızla gücünü yitirmesi ve daha da sonrasında kimsenin hiçbirşey değiştirmek istemediği Soğuk Savaş yıllarının başlaması Kürdistan’ın sürgti talihsizliğinin nedenleri. Kimsenin statüko değiştirmeye cesaret edemeyeceği zamanlar.

Biz şimdi 2012’deyiz. Sovyetlerin yıkılmasından 20 küsür yıl sonrası. Orta Asya’da Rusya’nın artık eskisi kadar ‘yalnız’ olmadığı bir dönem. Hazar’da örneğin, Azerbaycan ve Türkmenistan’ın ABD tarafından birer donanma sahibi olmaları için desteklendikleri bir dönemdeyiz. Rusya’nın alışık olmadığı bir şekilde kendi malı saydığı topraklarda zorlandığını izliyoruz.

Stratejist gözüyle bakıldığında Azerbaycan ve Türkmenistan’ın Rusya ve İran dışında partner ediniyor olmaları, 1800lerin başından beri Rusya – İran ve Rusya – İngiltere arasında oluşturulmuş ve nihayetinde Rusya’nın kazanan olduğu bir dengenin altüst olması demektir.

Peki Orta Asya’da iki yüzyıldır süren dengeli değişimin bozulması Kürdler için ne demektir? Güneybatı Kürdistan’daki gelişmelerle bu konuların ilgisi nedir?

Biz Kürdlere atılan en büyük kazıklardan biri zihnimizi statükonün kendisiyle meşgul tutmaktır. Oysa statükoyu değil de statükoyu oluşturan sebepleri anlamaya başlayınca kendi politikamızı belirleyip o statükodan çıkmanın yolunu aramamız mümkün olabilir.

Çok net ifadelerle yazacak olursak; Kürdistan,

1.      Rusya bir tarafta ve İngiltere – Fransa ikilisi diğer tarafta,
2.      bu iki rakip grup arasında;
3.      Akdeniz Ruslardan ve Orta Asya da İngiliz – Fransızlardan uzak tutulsun diye kurulmuş statükonun kurbanı olarak haritalardan silinmişti.

Bunun 2012’yle ilgisi, andığımız statükonun, 1991 yılında Güney Kürdistan’ın ABD himayesine girmesiyle birlikte geçersizleşmiş olması.

Bir de şöyle okuyun: o statüko aynı zamanda Türkiye’yi kuran statükoydu.

Türklerin canhıraş bir şekilde statükoyu korumaya çalışmalarının sebebi o statüko olmadan varlıklarını devam ettiremeyecek olmaları. Bizi pek ilgilendirmese de not düşelim: Türkler Kürdistan’ı ellerinden kaçıracak olurlarsa Boğazlar meselesinin akabinde Ruslar tarafından otomatikman gündeme getirileceğini, Rus – Amerikan anlaşması durumunda o boğazlar üzerindeki kendilerine şartlı anlaşmayla verilmiş kontrolü tümden yitireceklerini çok iyi biliyorlar.

Konuyu ne kadar iyi izah edebildim bilemiyorum ama eğer edebildiysem; Kürdlerin Kobani’de, Afrin’de, yarın Qamışlo’da ve derken tüm Güneybatı’da iktidarı ele geçiriyor olmalarının Türkleri ne derece korkuttuğunu da anlamışsınızdır. Türkler Kürdistan’ın kurulmasıyla birlikte sadece Kürdistan’ı değil, Türkiye’yi kaybediyorlar. Bu ırkçılıkla, bu yüksek egoyla yaşayacakları yenilgi onları ilelebet tarihin çöp sepetine atacaktır. Konumuz değil, sosyal psikologlara bırakalım…

Türkler bu oyunda nasıl kazanabilirlerdi peki? Tek yol PKK ile süratle bir anlaşma imzalamaları olurdu ki, bu fırsatı kaçırdılar. ABD’yle ittifak içerisinde olan Güney yönetimi ile PKK’nin Güneybatı için anlaşmış olması en büyük tehlikeyi atlattığımız manasına geliyor. Eğer PYD / PKK Ruslara yanaşmış olsaydı sadece yeni bir brakuji kapısı açılmaz, Kürdistan meselesi de sallantıya girerdi. Olmadı. Türkler Kürd düşmanlıklarının, ırkçılıklarının ‘kurbanı’ oldular.

Bugün gelinen aşamada Türkler halen Güneybatı’ya saldırabilirler. Saldırabilirler ama böyle bir saldırının bedeli NATO’dan atılmak ve akabinde (yukarıda andım) Rusların kucağına düşmek olur. ABD muhtemelen Güney’in bağımsızlığını biraz daha acil bir şekilde ilan ettirtir ve Güneybatı’yı da Güney’e endeksler. Osmaniye üzeri Adana – Mersin, Erzin – Denizciler üzeri Akdeniz’e ulaşmaya çalışan PKK kuvvetle desteklenir ve bir büyük Kürdistan hızla ete kemiğe büründürülür. Türklerin salaklıklarının Güneybatı’ya saldıracak boyuta varmasını çok istesem de sanmam. Bekleyip görelim Türklerin mevcut gelişmelere karşı ne tavır alacaklarını.

Farslar tehlike olabilir mi peki? Güney Kürdistan geçit vermezse sanmam ve Güney Kürdistan’ın geçit vereceğini sanmıyorum.

Ya Ruslar? Ruslardan çok büyük bir tehlike algısı sezmediğimi not düşeyim. ABD’yle Tartus’taki üssü koruma pazarlığını yapacak Rusya –eğer elde edebilirse tabii- bununla da yetinmek zorunda kalacaktır.

Velhasıl-ı kelam. Güneybatı’da özgür Kürdistan’ın bayrağı Ala Rengin dalgalanmaya başladı. Kürdler birlikler. Birliğin akıllı bir biçimde örgütlendiği belli. Bu birlik, bu akıllı örgütlenme olduğu sürece güçlüyüz demektir. Ne Türkler ne Araplar ne de Farslar mevcut durumda ciddi tehdittir. Ruslarsa hem çok fazla cephede çok fazla meşguller hem de çok uzaklar.

Mutluyuz.

M. Husedin (@MHusedin)
mhusedin@yahoo.com

Written by M. Husedin

15 December 2023 at 6:35 PM

Posted in Uncategorized

Leave a comment